Dünya

Bu seri daha önce hiç bu kadar aksiyon yaşamamıştı: Final Fantasy XVI İnceleme!

Sizin ilk FF oyununuz kaç bilmiyoruz ama biz üçüncü oyunla başlamıştık. 1990 yılında üretilen bu güzellik, NES sisteminin en önemli isimlerinden birisiydi. FF serileri, döneminde oyun tüketen herkesin hayatında önemli bir yere sahiptir. Kesinlikle JRPG’nin temellerini oluşturan ve her oyunuyla kendisine bazı şeyler eklemeye çalışan, bu kadar uzun süredir piyasada olan ender isimlerden birinden bahsediyoruz. Şimdi ise FF serinin belki de en farklı oyunlarından birisi ile karşı karşıyayız. Neden mi? Bu soruya gerçekten uzun bir cevabımız var…

Yeni oyunumuzda Valisthea isimli bir dünyada bulunuyoruz. Bu dünya Ash ve Strom olarak ikiye bölünmüş durumda. Her iki bölgeye de dağılmış olan Mothercrystal denilen, devasa büyülü kristaller söz konusu. Bu kristaller “aether” denilen bir enerji sağlamakta ve bu sebepten dünyadaki her bir varlığa etki etmekte. Ayrıca insanların büyü kullanma gücünde de etkileri var. “Bearers” olarak bilinen bazı insanlar, bu kristalleri kullanmadan büyü yapma gücüne sahipler ki genelde bu arkadaşların sonları kötü bitiyor. Dünya üzerinde daha önceki oyunlarda “Summons” olarak karşımıza çıkan Eikons’lar, “Dominant”lar tarafından bir anlamda var edilen muazzam güçlü yaratımlar dolaşıyor. Dünyada kendilerinden sekiz adet bulununuyor. Phoenix, Shiva, Ramuh, Leviathan, Titan, Garuda, Odin ve Bahamut. Bu sekizlinin haricinde bir de oyun boyunca bizi rahatsız eden Ifrit isimli Eikon bulunuyor ki kendisi sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bu dünyaya Grand Duchy of Rosaria, the Holy Empire of Sanbreque ve Dhalmekian Republic Storm kıtasında, the Kingdom of Waloed ise Ash bölgesinde baskın bulunan isimler.

Dünya hakkında bu kadar bilgi verdikten sonra biraz da ana karakterimizin kim ve ne peşinde olduğundan bahsedelim. FF: XVI boyunca kontrol edeceğimiz karakterimizin adı Clive Rosfield. Kendisi Archduke of Rosaria’nın ilk doğan erkek çocuğu ve karşılaştığı Ekion’lardan güç çalabilen bir kılıcın da sahibi. Bu arkadaşımızın gençliği Rosalith kalesinde küçük kardeşi Joshua Rosfield, evin bir anlamda koruyucusu olan Jill Warrick ve yoldaşı diyebileceğim Torgal ile geçiriyor. Rosari’da tabii herkes bir sonraki Ateş Eikonu olarak Clive’ın olacağını düşünürken, kardeşi Joshua Anka Kuşunun Hükümdarı olarak doğar ve işler birazcık karışır. Bu noktadan sonra kendisini kılıca adayan Clive girdiği bir turnuvada birinci olur ve Anka Kuşunun alevlerinin bir kısmını kullanma yeteneği ile kutsanır.

Alevler Gecesi olarak bilinen bir olay esnasındaysa İmparatorluk güçleri Clive ve ailesine hain bir saldırı düzenler. Bu saldırı esnasında Ifrit ortaya çıkar ve Anka ile Ifrit Eikon’u arasında muazzam bir savaş başlar ki zaten bizim için de oyun bu savaştan sonra başlıyor. Clive artık intikam peşinde koşmaktadır ve yeni dostlar ve müttefikler toplayacağı bir yolculuğa çıkar. İşte tam bu noktada da biz de oyuna dahil oluyoruz diyebiliriz…

Final Fantasy serisi ne türde bir oyundur diye sorsak, sanıyorum insanların büyük bir kısmı “sıra tabanlı bir RPG”dir diyecektir. Nitekim son altı oyuna baktığımızda, bu mantıktan ufak ufak sıyrıldığını ya da sıyrılmaya çalıştığını görüyoruz. XVI. oyun ise gerçekten de bu denemelerin meyvesi diyebiliriz. Fakat bu meyve bazıları için çok fazla olabilir. Neden mi? Zira oyun baya baya Devil May Cry serisine dönüşmüş de ondan. Çok hızlı ve kombo saldırılar yapmanın mümkün olduğu oyunda, aynı zamanda havada da saldırılar yapabiliyoruz. Çok fazla kombo opsiyonunun bulunduğu oyunda, ortaya çıkan efektler de tam bir epilepsi krizi serisi. Her ne kadar kimileri için rahatsız edici derece kombo odaklı olsa da kendi içerisinde birçok opsiyon sunması açısından çok keyifli.

FF dünyasından tanıdığımız bolca düşman karşılaşmak işten bile değil ama benim için varyasyonlar bir noktadan sonra tükendi. Tabii bu tek tipleşme halini farklı boss savaşları bir anda bozmayı başardı. Artık Souls Like oyunların da etkisiyle, FF: XVI da dahil olmak üzere birçok oyun bölüm sonu canavarı konsepti üzerinde hiç olmadığı kadar çok çalışıyor. FF: XVI’da bu konuda üzerine düşeni çok iyi şekilde gerçekleştirmiş. Şimdi spoiler vermeyeceğiz ama karşınıza çıkan her boss ile keyifli ve bazen de can sıkıcı dakikalar geçireceğinizin garantisini veriyoruz. Eskiden alıştığımız “stagger meter” ile yere düşen ya da savunmasız kalan düşman arkadaşlara bol keseden zarar verme mantığı, yeni oyunda da bizlerle. Değişen savaş mantığının ve tanıdık düşman birimlerinin bir araya gelmesi ile bir noktada serinin RPG havası kaybolmuş diyebiliriz. Yani bir yenilik ve değişim söz konusu ama önceki oyunlara kıyasla RPG’den çok aksiyon var demek daha doğru olur.

Karakterimizin yakın saldırı, menzilli saldırı ve Eikon gücü kullanabiliyor olması pek tabii saldırı versiyonlarını çoğaltmış. Eşya tarafına baktığımızdaysa RPG mantığının yine uzaklara doğru fırlatılıp atıldığını görüyoruz. Evet, farklı eşya slotları var ama eşyaların sağladığı bonuslar genelde Combo, downthrust, Rime ya da Impulse zararı arttırma ya da belli özelliklerin tekrar kullanma süresini azaltma şeklinde tasarlanmış. Rakamsal net değerlerin olmadığı, bonus puanların hesapladığı bir oyun deneyimi, pek tabii temel RPG mantığından olabildiğince uzaklaşmış oluyor.

Yeni oyunla birlikte seriye eklenen bir diğer yeni özellik de Active Time Lore. Bu özellik sayesinde izlemekte olduğumuz cut scene’i durdurup, o ana kadar bahsedilen konu, bölge ve karakterler hakkında yazılı olarak bilgi alabiliyoruz. Aslında buna benzer bir özellikle 2016 yılında üretilen Tyranny isimli oyunda, diyalog içerisinde geçen özel isimlerin parlatılarak, üzerine geldiğimizde ilgili bilgiyi verdiği bir model ile kullanılmıştı ama bu versiyonda videoyu durdurup bilgi almak, işleri biraz daha farklı hale getirmiş. Bu sayede hikayeden kopmadan, kopsak bile “yahu bu neydi?” diye boş boş bakıncaya kadar hızlıca konu ile alakalı bilgi alabilmek, anlatı açısından çok kuvvetli olmuş. Girişte konuyla alakalı bu kadar çok bilgi verebilmemin sebeplerinden bir tanesinin de bu özellik olduğunun altını çizmek isteriz.

Eski FF oyunlarında çok fazla ana görev odaklı bir yapı söz konusuydu. Hatırladığımız kadarı ile sekizinci ve on ikinci oyunlarda gerçekten yan görev ve bu görevlerden elde edilebilen şeyler söz konusuydu. Fakat yan göre mantığı oldum olası FF oyunlarında rağbet görmedi. Fakat yeni oyunumuz aranan yan görev miktarı ve sonuç olarak sunduğu bonuslar konusunda biraz cömert davranmış. Çok basit görevlerden, baya zorlayıcı görevlere kadar uzanan bir silsile söz konusu. Özellikle şehirlere daldığımızda, etraftaki insanlarla olabildiğince konuşmakta fayda var.

Daha önceki FF oyunlarından tanıdığımız Bounty ya da Hunt mode XVI’da da kendisine yer bulmuş. Temelde sistem pek tabii aynı: Bounty’i al, peşine düş, öldür, bonusu al. Fakat bu sefer söz konusu düşman birimlerini bulmak önceki oyunlara göre biraz daha zor zira yerleri haritada işaretlenmiyor.

Tıpkı eski usul oyunlarda olduğu gibi verilen tarife göre ilerleyip haritada yerlerini keşfetmemiz bekleniyor. A, B, C ve S zorluk seviyelerine olan Bountyi’lere, Hunt Board üzerinden ulaşmak mümkün. Tahmin edebileceğiniz üzere S zorluk seviyesi en yüksek olanı. Siz siz olun hedeflerin hepsini yok etmeye çalışın zira özel eşyaların haricinde oyundaki en kuvvetli craft’lara dair gerekli malzemelerden bazıları sadece bu arkadaşlardan düşüyor. Toplamda 32 adet bulunan Bounty’lerin her birini öldürdüğümüzde “Hunter, Hunted” trophy’sini aldığımızı da hatırlatayım. Belki fazladan motivasyon olur. Tüm bunlar da size yeterli gelmediyse, FF: XVI’ya ait yepyeni bir mode bulunuyor: Final Fantasy mode ya da bir diğer adıyla New Game+ mod. Bu mod sayesinde oyununuzu en baştan, çok daha fantastik zorluklarda deneyim edebiliyoruz.

Düşmanların hayat puanları ve verdikleri hasarlar artıyor, en üst seviye 100’e çıkıyor, normal oyunda görmediğimiz düşmanlarla karşılaşıyoruz, Ultima silah yapabiliyoruz, aynı eşyadan daha fazla bulduğumuzda hali hazırda olandan daha güçlü bir versiyonuna çevirebiliyoruz ve Flawless Material’ları ana oyunun normal gidişatında da bulabiliyoruz. Oyunu bitirdikten sonra birazcık baktım ve deneyim ettiğim kadarı ile FF serisini ve yeni savaş mekaniklerini beğeniyorsanız, kesinlikle oyunu bu şekilde de bitireceksiniz demektir. Bizden söylemesi…

Son olarak seslendirmeleri ve de özellikle müzikleri harika! FF: XVI oynamayacaksanız bile en azından YouTube’dan bazı sahneleri açıp oyun müziklerine bir bakın derim. Belki en iyi demek abartı olabilir ama kesinlikle FF tarihinin en iyi müziklerinden birisine sahip; çok net.

Oyunun eksik taraflarını yazının içerisinde bir nebze de olsa belirttim ama dediğim gibi bu kadar aksiyon odaklı bir oyun olması, FF ruhunu ne kadar taşımasına izin veriyor ben de emin değilim. Evet, sıra tabanlı modelden birazcık uzaklaşmakta fayda var ama düşman birimi havaya zıplatıp, indirinceye kadar on binlerce kombo yaptığımız bir DMC versiyonuna da açıkçası çok gerek olduğunu düşünmüyoruz. RPG öğelerinin birçok anlamda oyundan silinip gitmesi de bir diğer bahsedilmesi gereken eskiler arasında. Evet, Game+ modunda aynı eşyalardan toplayarak hali hazırda olan eşyayı güçlendirme mantığı oyuna eklenmiş ama bu pek de bir işe yaramıyor.

Açıkçası biraz daha rakamsal değerlerin ön planda olduğu, farklı eşyaların, farklı özellikler sunduğu bir RPG yapısı beklerdik. Arıca FF: XVI, kesinlikle serinin en tek düze ilerleyen yapımlarından birisi olmayı da başarmış. Haritalarda keşfedilecek çok az nokta olduğu gibi, gidip gezilecek yerler de yok gibi bir şey. Bir yere dalıyorsunuz, sonra öyle dümdüz ilerliyorsunuz. Artık karşınıza ne çıkarsa gibi bir mantık söz konusu.

Artık bu ekolde bir oyun deneyimi pek çekici gelmiyor. Düşman birliklerinin kendisini tekrar etmesi de işin tuzu biberi olmuş. Bir noktadan sonra dümdüz yolda ilerlediğimiz, benzeri düşmanları yok ettiğimiz bir oyun deneyimi ortaya çıktığı için kimi zaman oyundan uzaklaştığım anlar olduğunu belirtmeliyiz.

Sonuç

Seriye yeni başlayacakların kesinlikle ilk oyunu olmaması gerektiğini düşündüğümüz bu yapım, FF serisine yeni bir soluk mu yoksa hafif boğulma hissiyatımı getirmiş bunu zaman gösterecek. Eğer serinin hayranlarındansanız pek tabii deneyim etmeniz gereken bir yapım ama umuyoruz gelecekte ya daha detaylı bir RPG sistemi üzerine kurulu bir oyun ya da şahsına münhasır, yeni fikirlerle karşımıza çıkan bir savaş sistemi ile bezenmiş bir oyun ile karşılaşırız. Bizim için şimdilik FF modu yapılmış bir DMC oyunu gibi ama bakalım zaman ne gösterecek.

Ertuğrul Süngü

Künye

  • Yapım: Square Enix
  • Dağıtım: Square Enix
  • Tür: Aksiyon
  • Platform: PC, PS5
  • Web: uk.finalfantasyxvi.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu